17 Şubat 2007 Cumartesi

Masonluk Ve Türkiye (EK: Yahudi Dosyası)


Ben bir Türk olarak yahudinin benim milletim ve benim atalarım hakkında yaptığı hesapları, acı olan gerçekleri, bildiklerimi anlatmayı bir vatandaşlık vazifesi bilirim. Yahudiler kendi nam ve hesaplarına en doğru olanı bizimle ilgili olarak yaptılar. Buna rağmen biz dünyada yahudiyi belki de en az tanıyan milletiz. Osmanlı Devleti’nin yıkılışında ön planda petrol görülür, milliyetçilik duygularının uyanmış olması görünür. Bunları kullanan yahudidir. Theodore Hertzl’in hikayesini biliyoruz. Evvela Osmanlı ile uzlaşma yoluyla Filistin’e dönme çalışması yapmak istediler. Hertzl’in iki defa İstanbul’a gelerek Sultan II. Abdülhamit’le uzlaşmaya çalışmasının nedeni budur. Dikkat edilmesi gereken husus; Hertzl’in İstanbul’a ikinci gelişinde yanında Emanuel Karasu Efendi’nin bulunmasıdır (Selanik mebusu yapılan şahıs). Sultan Hamit’i tahttan indirmek için, parlamentonun kararını tebliğ maksadıyla giden dört kişilik heyetteki bir isim de Emanuel Karasu’dur. “Sen bizi kovdun ama ben seni tahtından indiriyorum” dercesine intikam almıştır. Koyu bir yahudi olan Emanuel Karasu Abdülhamit’ten istediğini elde edemeyince sevgili cemaatiyle birlikte onu tahtından indirme ihtiyacı duymuştur. Bu devirme nasıl gerçekleşmiştir, biraz da onu irdelemek gerekir.

Tahttan indirme operasyonu iki aşamalı olarak gerçekleştirilmiştir. Birisi, Türkiye’de bulunan mason teşkilatların faaliyetlerinin artırılmasıdır. Öyle olmuştur ki hanedan ailesine bile el attılar. Abdülaziz’in şehit edilmesinden sonra tahta geçen V. Murat’ı şehzadeliğinde mason yaptılar. Sultan Abdülhamit’in kardeşleri Nurettin efendiyi, Kemalettin efendiyi, V. Murat’ın oğlu şehzade Selahaddin efendiyi mason yaptılar. Şeyhülislam Musa Kazım efendiyi mason yaptılar. İkinci aşama olarak mason güdümünde İttihat Terakki’yi kurdular.

İttihat Terakki’nin tamamen mason emelleri istikametinde hareket ettiğini anlamak isteyenler Resneli Niyazi’nin hatıratı olan “Kahraman-ı Hürriyet” isimli esere bakabilirler. Açıkça belirtmektedir; “Partimiz tamamen mason usulleriyle faaliyet gösteriyordu.” demektedir. İttihat Terakki Partisi’nin merkezi Selanik’tir. Gariptir, Türkiye için kurulan bir partinin merkezi İstanbul değil de Selanik’tir. Selanik öyle bir yerdir ki, Roma sürgününde kaçarak Selanik’e yerleşen ve Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılışından sonra Müslümanlarla birlikte Katolikler tarafından katledilen Yahudiler Osmanlı’ya sığındıkları zaman padişah II. Bayezit’in onları Selanik’e yerleştirilmesiyle oluşan toplu bir Yahudi cemaatini barındırır. Selanik bizim elimizden çıktığında orada bulunan Yahudi nüfusu Rum nüfusundan fazladır. Rumlar yüzde on olamazken, Selanik’teki Yahudi nüfusu yüzde yirmi beş civarındaydı. Sultan Abdülhamit’e zulmediyor diyerek onu tahttan indirmek için, güya milleti bu zulümden kurtarmak gayesi güden hareket ordusu gariptir, Selanik’ten kalkıp gelmiştir. Erzurum’dan ya da Trabzon değil… (Hangi görüşten olursanız olun ideolojinizin aklınızı etkilemesine izin vermeyin! Hepimiz düşünen bireyleriz. Bize hep kendi atalarımızı yuhlamamız öğretildiyse de düşünme yetinizi sizden kimse almamalı. Biraz mantıklı olunca aradaki ilişkiler çözülebilir. Bir bakkal kendi dükkanını neden yaksın, bir padişah zaten kendisine ait olan toprağa neden ihanet etsin?) Dikkat çeken diğer bir nokta daha var. İttihat Terakki Partisi’nin başkanları hep masondur. O halde masonluk nedir?

Yahudilerin yerel çalışmalarını yürütmeleri için organize ettikleri bir takım yan kuruluşları vardır. Bunların bir numarası masonluktur. Masonluk kimilerine göre Yahudilerden bağımsız, kimilerine göre ise tarihteki uzun yolculukları boyunca çeşitli kılık ve isimlere büründükten sonra bugünkü son haliyle Yahudilere bağlanmış bir teşkilattır. Gerçeği öğrenmek isteyenlere tavsiyemiz bu iki kitlenin inançlarındaki, törenlerindeki hatta sembollerindeki benzerliklere bakmalarıdır. Üye olmayan sıradan vatandaşlara ve henüz deneme süreci içerisindeki yeni üyelere kendilerinin anlattıklarına göre masonluğun menşei; Hz. Süleyman’ın Küdüs’teki Süleyman mabedini inşa edişinde ustabaşılık yahut baş mühendislik yapan Hiram ustayla başlar. Hiram ustanın heykeli Osmanlı zamanında (ki o zamanlar heykel hiçbir yerde görülmezdi çünkü yasaktı) İstanbul - Karaköy’deki Ziraat Bankası’nın çatısına konmuştur. Sultan Abdülaziz devrinde bunu yapabilmişlerdir. Adnan Menderes, tam o binanın karşısındaki, alaturka yapıda olan Deniz Yolları binasını yıktı. Karşısındaki Ziraat Bankasını yıkamadı, atladı, Ziraat Bankasından sonraki binayı yıktı. Şimdi o aradaki boşluğa yeniden bina yapıp sırayı tamamlamışlardır. Masonların gücünü ve tesir alanlarını şu örnekten anlayınız. Sıradan bir tarikat gibi bakmayınız. Size kasten, ister çıkar amaçlı, ister başkasına hizmet maksadıyla zarar veren sizin düşmanınızdır. Düşmanın gücünü anlamak onu tanımaktır, ondan korkmayı icap ettirmez. Tanımak her zaman bir adım önde olmak demektir ve istihbarat da bunun için şarttır.

Hiram usta adına kurulmuş olan masonluğun içerisine giderek Yahudiler girmeye başlamışlardır. Her locaya bir Yahudi kafidir. Çünkü Yahudilerin dünya hakimiyeti planı vardır. Kutsal kitaplarında aynen böyle vaat edilmektedir. Bu davalarının adı da Arz-ı Mev’ud’dur. Bütün dünya onlara çalışmalıdır. Bu günümüzde belli ölçüde gerçekleşmiştir. Devletin en üst kademesi zahiride cumhurbaşkanımızdır, gerçekte ise bu koca bir yalandır. Yetmiş milyonluk Türk milleti bugün Yahudilere çalışmaktadır. Nasıl mı? Çünkü bu nüfusun kazancından devlete verdiği vergi devletin borcunun faizine gidiyor. Bu faizde Yahudi bankerin cebine gidiyor. Bu rakam yaklaşık 40 milyar dolar civarındadır. Siz IMF’yi görüyorsunuz, Dünya Bankasını görüyorsunuz, ama onların kimleri temsil ettiğini kaçınız biliyor acaba…

Başımızın ağrısı olan IMF’nin kuruluş amacı; borç verdikleri paranın ileride kendi aleyhlerinde neticelenecek bir şekilde kullanılmasını önlemektir. Çünkü bankacılar paranın gelir-gideri ile meşgul olurlar. Siyaseti pek umursamazlar. Bankalar birleşerek IMF (International Money Fund – Uluslararası Para Fonu) isimli örgütü kurmuşlardır. Bu bir nevi bütün dünyaya karşı bir gözlem kulesidir. IMF’nin işi tamamen siyasetle meşgul olmaktır. Birisi borç istediği zaman o parayla ne iş yapılacağını incelerler. Farzedelim ki Türkiye IMF’den 10 milyar dolar borç istiyor. IMF ne yapacaksın bunu diyor? Diyoruz ki biz senede iki milyar dolar gübre ithalatına para harcıyoruz. Bunun ham maddesi Türkiye’de var. Biz gübre fabrikası kuracağız. Halbuki Türkiye’nin ithalat için iki milyar dolar ödediği adam bu kurumun sahiplerinden biri. IMF cevap verir: Siz bu parayı alamazsınız, fizibilitesi uygun değil, şu uygun değil, bu uygun değil v.s. bahane çoktur, elbet bulunur. Bu parayı verirse kendi patronu senede iki milyar dolar aldığı müşteriden olur. IMF’nin işi işte budur. Sermayedarın müstakbel menfaatini korumak! Türkiye’yi kalkındırmak değil! Dünyada IMF ile kalkınmış hiçbir ülke yoktur. Bize borçlarımızdan geriye kalan sadece hayatımızı devam ettirecek kadar olan bir miktardır. Çocuklarımıza istediğimiz tahsili bu yüzden yaptıramıyoruz, bu yüzden Avrupalı gibi her yaz tatile gidemiyoruz, gönlümüzce istediğimizi bu yüzden yiyemiyoruz.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home