17 Şubat 2007 Cumartesi

Yahudi Dosyası - 3 : Siyonizm Nedir?


Dip Not: (Yahudi üçgeninin motiflerine her yerde rastlanabilir. Bu üçgen için de bir kaç söz söylenmelidir; o Hz. Süleyman'ın mührüdür. Yahudilerin siyonizmle birlikte 19. asırda benimsedikleri bir semboldür. Aynı sembolü Barboros Hayrettin'in Beşiktaş'taki türbesinde de görebilirsiniz. Tabi işin bu kısmını da yahudiye mal etmek haksız iftira ve cehalettir. Bizim bütün minyatürlerimizde Hz. Süleyman mührü süs olarak kullanılmıştır. Bugün yahudinin onu benimsemesi tarihi motifleri değiştirmeyi icap ettirmez.)

Biraz da pek çok meselenin kökeni olan siyonizm hakkında konuşalım. Siyonizmin kurucusu Theodore Hertzl'dir. Viyanalı bir gazetecidir. Theodore Hertzl ilk olarak Avrupalı yahudileri inceledi. Her gazeteci biraz da istihbaratçıdır ve gazeteci haber peşinde koşarken en bakir bilgiye ulaşmayı arzular çünkü bakir bilgiyi ifşa ettiği zaman şöhret yapacağını bilir. Viyana'daki Neu Presse gazetesinin bir muhabiri olan Theodore Hertzl edindiği bilgileri arşivledi. Evvela bir kitap yazdı. Yazdığı kitabın ismi ise Der Judenstaat (Yahudi Devleti)'dır. Kitabında; "yahudiler artık bir devlet olmalıdırlar, bu devlette Filistin'de kurulmalıdır, bunu gerçekleştirecek güce ulaşmışlardır" iddialarını ortaya attı. Daha sonra bu kitabı okuyan ve bu fikre yatkın düşünen tanıdığı insanlarla İsviçre'nin Basel şehrinde 1897 yılında bir kongre toplamıştır. Bu kongre tarihte siyonizmin ilk kongresi olarak kabul edilir. Lakin bu kongreye zenginler gelmedi. Her davanın başlangıcında böyle olmuştur. İlk önce fakirler taraftar olur. Zenginler o fikrin tutup tutmayacağını bilmediklerinden iştirak etmezler. Fakirlere göre daha az çile çektiklerinden veya hiç çile çekmediklerinden küçük bir sıkıntı onlara daha ağır gelir. Tabiki Theodore Hertzl biliyordu ki, bir davayı gerçekleştirmek üç şart ile mümkündür. Birincisi fikirin ortaya atılmasıdır ve bunu kitabıyla başarmıştır. İkincisi o fikre gönül veren bir kadrodur. Üçüncüsü ise o kadronun davasını fiile dökmesine yardımcı olacak maddi imkandır. İşte bu son şartı gerçekleştirmek için, bir yahudiyi kendi oturduğu yerde tehlike içinde olduğunu göstermek taktiğini izledi. Bunun için o günlerde yahudilerin ve tüm dünyanın en zengini olan Rothschild ailesini seçti. Rothschild'ler Frankfurt'ta ikamet ediyorlardı. Büyük servet sahiplerinin büyük çoğunluğunun karanlık işleri vardır. Ayrıca o zaman gıda sanayisinin de dünyada birinci eli olan Rothschild ailesi Hertzl'in kurban olarak onları seçmesinin en büyük nedenlerindendir. Rothschild'ler fakir yahudileri Arjantin'e taşıyordu. Bunları çiftçi olarak çiftliklerinde çalıştırıyorlardı. Theodore Hertzl, Rothschild ailesinin tüm bu faaliyetlerinin inceledi. Bugün Türkiye'de bulunan hortumcu medya patronlarının yaptığı gibi işledikleri bazı suçları tespit etti. Tespit ettiklerini mahalli bir gazetede yayınlattı. Eğer umumi bir gazetede yayınlatsa idi, bütün Almanlar uyanırdı. O yüzden Munich'i seçti.

Theodore Hertzl'in kendi hatıratında yazdıklarını burada aktarmak isteriz:


Munich'te mahalli bir gazetede para vererek ve rica ederek (çünkü zenginin gücünden herkes korkar) Rothschild'in çevirdiği bazı kirli işler hakkında ifşalarda bulundu. Bu gazeteyi eline alarak Rothschild'in kapısına gitti. Rothschild onu kabul ettiyse de gazetede yazan her şeyi önce yalanladı. Bunun üzerine bay Rothschild'e gazetede yazdırmadığı başka şeyleri de söyleyerek onu ikna etti. Bu ifşalar sonucu Almanya'dan sürüleceğini düşünen Rothschild yılmadı. Arjantin'in yarısı kendisinin olduğundan oraya yerleşeceğini öne sürdü (Arjantin Yahudilerin gayrı menkul sahibi olmama şartı için bir istisnadır.). Theodore Hertzl ise şöyle bir taktik izledi: "Devletler ne kadar zengin olursa olsun bir şahıs için birbirleriyle dalaşmazlar, çünkü her zaman karşılıklı çıkarları daha önemlidir" gerçeğini Rothschild'e arz etti. Hertzl, kendi devletleri olduğu takdirde, hangi devlet isterse istesin kendi devletinin onu iade etmeyeceği fikrini bu noktada aşıladı. Bunun gerçekleşme planını da önceden tasarlayan muhabirimiz fikirlerini bay Rothschild ile paylaşır: "Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'ya bu kadar borcu vardır, sen beni kendine vekil yap. Ben İstanbul'a gideyim ve devletin sultanıyla görüşeyim. Sultana; biz bu borcu ödeyelim, sen de bize müsade et, isteyen Yahudi gelsin Filistin?e yerleşsin, diyeceğim. Ben bir basın toplantısıyla Rothschild ülkenize yatırım yapacak diyerek padişahın karşısına çıkarım." Nitekim de olaylar buraya kadar aynen bu şekilde tecelli bulmuştur. Ancak hesap etmedikleri bir şey vardır!

Sultan Abdülhamit tahtında 20 senedir oturuyordur. Senelerin politika tecrübesine sahip bir siyasetçidir. Avrupalı diplomatların ona verdiği isimle ise bir dehadır. Böyle ite kopuğa pabuç bırakacak adam da değildir. Kafalarındaki oyunu bilmese de tahmin yürütecek kapasiteye sahiptir. Sultan Abdülhamit bir kaç devlet ajanını rüşvetçi diplomatlar kılığında onun arkasına taktı. Theodore Hertzl buraya kadar hatıratında aynen böyle nakletmiştir. Bu adamların da rüşvetçi olduğuna ikna olmuştur. Yani Abdülhamit'in casusları görevlerinde başarılı olmuşlardır. Sultan Hamit!in nihai cevabı ise: "Ecdadımın kanıyla aldığı toprağı ben parayla satmam!" olmuştur.

Nazi partisi, Munich'in batakhanelerinde kurulmuştur. Nazi partisinde Yahudi aleyhtarlığının tomurcuklanması, mahalli gazetedeki Rothschild aleyhinde olan yayın sayesinde gerçekleşmiştir. İlk olarak Munich civarındaki insanların gözünü açmıştır. Yahudilerin Almanya'yı nasıl soyduğu dedikoduları dolaşmaya başlamıştır. Nazi partisinde Yahudi aleyhtarlığının filizlenmesine farkında olmadan Theodore Hertzl sebep olmuştur. Daha da ilginç olan ise Nazilerin bu fikrini Yahudilerin bizzat tahrik etmesi ve Hitler'i finanse etmeleridir.


Filistin'e dönen Yahudiler, Kudüs müftüsü Emin El Hüseyini'nin yönetimindeki Filistinliler tarafından sıkıntıya sokuluyorlardı. Evleri yakılıyor, çetecilikle karşı karşıya kalıyorlardı. Dünya'nın dört bir tarafında rahatı yerinde olan Yahudiler Filistin'e göç etmeye razı olmuyorlardı. Ancak hayat memat tehlikesiyle karşı karşıya kaldıkları takdirde Filistin'deki tehlikenin göze alınabileceğini bilen bazıları düğmeye bastı. Hitler'in tahrik edilmesinin sebebi Filistin'e Yahudi götürme arzusudur.

Hatta bu hususa örnek olabilecek bir kitap da mevcuttur. Bu kitap zamanında bir arkadaşımızın eline geçmiştir. Ancak bugünün parasıyla 50.000 YTL isteyen sahaftan bunu temin edemedik. Bu Hitler'in kendisinin yazdığı bir kitaptır. Kitapta, ikinci dünya savaşının başlamasına yakın bir tarihte ani bir gece baskınıyla Hamburg civarındaki birkaç köyde Yahudilerin Alman köylülerini öldürdüğü; resimlerle, cesetlerin bulunduğu şekliyle, kimlikleriyle anlatılıyor. Bu olayı Yahudilerin yaptığını gösteren delilleri de kasten bırakmışlardır. Bazı gizli teşkilatlar bir sabotaj yaptıkları zaman kendi isimlerinin duyulmasını istemezler. Bazıları da aksine kendilerinin yapmadığı bir sabotaja, sırf isimlerini duyurmak için sahip çıkarlar. Burada Yahudi menfaati bu işi onların yaptığının öğrenilmesini icap ettirmiştir. Yahudilerden oluşan "Hagana" (İbranicede savunma manasına gelmektedir) isimli örgüt bu katliamı kendilerinin yaptırdığına dair arkada delil bırakmıştır. Yahudilerin tehcir hareketi işte bundan sonra başlamıştır.

Hagana örgütü daha sonraki beyanatlarında şöyle bir ilanda bulunmuştur: Almanya'da rahatsız olup da malını, canını tehlikede gören her Yahudi Filistin'e yerleşebilir, adam başına da 10.000 mark ve 10 dönüm arazi hibe edilecektir. Ancak bu kez beklenmedik gelişmeler olmaya başlamıştır ve evdeki hesap çarşıya uymamıştır. Hitler yönetimindeki Almanya Yahudilere sanılanın üstünde şiddet içeren bir politika izleyecektir. Filistin'e pek azı gidebilmiş, Hitler kaçmalarına izin vermemiştir. Toplama kamplarına gönderilen Yahudiler taş ocaklarında çalıştırılarak ölüme mahkum edilmişlerdir.

İkinci Dünya Savaşının sonunda Almanlar teslim olduktan sonra, Fransız, İngiliz ve A.B.D. ordusunda görevli bulunan Yahudiler Almanya'yı bombardımana devam etmişlerdir. Bunun da bir ispatı mevcuttur. Bir İngiliz yahudisi olan ve "European" isimli bir de gazete çıkarmakta olan Maxwell bunun tipik bir misalidir. İngiliz istihbarat örgütü tarafından öldürülmüştür. Bu adam yahudiyi anlamakta fevkalade mühim bir şahsiyettir. Maxwell'in İngiltere'de 4000 şirketi vardı (kimilerine bu rakam abartılı gelebilir ama bunların çoğunluğu tamamen kara para amaçlı olarak kurulan hiçbir işlevselliği olmayan küçük şirketlerdir; Türkiye'deki Uzan grubu örneğini hatırlayınız). 4000 şirketin sigorta primleri Türkiye'deki kanunlar gereğince olduğu gibi devlet kasasına yatmaz. İngiltere'de işçi çalıştıran bir müessese işçi primlerini milli bankalardan birine yatırır, nema haline getirmek için şirketin kullanma hakkı vardır. Sigorta primini yatıran bir işverenin Türkiye'de o parayla alakası kesilir, devlete gider. İngiltere'de ise bu parayı nemalandırmak işçilerin lehinedir diye şirketin bu parayı risksiz işlerde kullanma şansı vardır. Devlette de bu paranın nereye kullanılacağını sormaz. Avrupalıların sahip olduğu yüksek iş ahlakından dolayı insanlara bu seviyede bir güven mevcuttur. Maxwell 4000 şirketin sigorta parasından 220 milyar sterlin (rakama dikkat edin milyon değil, milyardır, neredeyse devlet bütçesi kadar) çekti. Hükümet sormuyor bu paranın ne olacağını, soranlara da hisse senedi alacağım der. Bu arada şuna da değinmek gerekir ki borsayı icat eden Rothschild'dir. Borsanın amacı halka arz yaparak bir malın kime ait olduğunun bilinmesini engellemektir. Bugün Yahudilerin Mercedes'in sahibi olduğunu kimse bilmez. Çünkü hisse senedi kimin kasasındaysa sahibi odur. Mercedes bir Alman firmasıdır, sahibi de Alman olsa gerek demek düz mantıktır. Halbuki onu temsil eden hisse kağıdı kimin elindeyse sahibi odur. İşte borsa işi Rothschild tarafından bu maksatla başlamıştır.

Maxwell bu 220 milyar sterlin ile Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından evvel, Filistin'deki Şeria vadisinde insansız köyler kurarak Sovyetler Birliği'nden gelecek Yahudiler için bir nevi hazırlık yapmıştır.
Altı milyon Yahudi Sovyetler'de vardır ve Sovyetler Birliği bunu almak için yıkılmıştır (siyonizmin en büyük hedefini gerçekleştirebilmek uğruna). Maxwell Roma'da tatildeyken İngilizler tarafından suikast ile öldürülmüştür. 4000 şirketin çalışanını düşünecek olursak ve bu kadar insanın sigorta bedelinin İsrail'e yatırıldığını göz önünde bulundurursak İngilizlerin öfkesine şaşmamak gerekir. Maxwell, İsrail'de halk kahramanı ilan edilmiştir ve İsrail hükümeti tarafından hiçbir zaman yaşamadığı Kudüs'e defnedilmiştir. Ayrıca İsrail kurulduğundan beri İsrail'e en büyük yardımı yapan Yahudi unvanı da kendisine bahşedilmiştir.

Dünyanın en büyük Yahudi yatırımcısı Maxwell savaş zamanında bir İngiliz hava subayıdır. Almanlar teslim olduktan sonra günlerce Alman şehirlerini bombardımana devam ettiğini bir İngiliz kanalında kendisi anlatmıştır. Yahudi belki bu şekilde intikamını bir parça almak istemiştir. Maxwell üzerinden bir noktaya daha gelinebilir...

Hatırlarsanız tıpkı bu büyük Yahudi yatırımcının gibi pek çok şaibeli ölüm ülkemizde de yaşanmaktadır. Bunlardan birisi de Uğur Mumcu'dur. Eğer birini bir devlet öldürüyorsa onun üzerine gidilemez. Uğur Mumcu cinayeti de Hizbullahçılara yıkıldıysa da, hatta onlar da güya itiraf ettiyse de olay halen neden tartışılmakta, neden esrarını korumakta?.. Hatırlayınız Eyüp Aşık da bir beyanatta bulundu: "Biz kimin öldürdüğünü biliyoruz ama açıklarsak savaş çıkar." Kardeşi Cengiz Mumcu, televizyona çıkarak benim kardeşimi Hizbullahçıların öldürdüğü yalandır diyerek açıklamada bulundu. Röportaj sırasında, tatbikat sonrası Hizbullah'ın cinayeti işlediğinin ispatlandığı öne sürülünce ise onlara öyle konuşmaları öğretilmiştir diye karşılık verdi. Biraz zorlandıktan sonra dedi ki; Yahudi istihbarat örgütü yapmıştır. Çünkü Uğur Mumcu Kuzey Irak?taki Kürt devleti oluşumuna İsrail devleti senede 50.000 dolar destek oluyor diye yazdı. Kendisinin İsrail büyükelçiliğine çağrılıp tehdit edildiğini kardeşine yani kendisine söylediğini de açıkladı. Kendisiyle konuştuğunu nasıl bildiklerini çözemediğini söyleyen kardeş Mumcu (bizim kanaatimizce büyük ihtimalle Uğur Mumcu'nun üzerine, evine ve telefonuna yerleştirilen dinleme cihazları sayesinde) birkaç gün sonra da kendisinin çağrıldığını söyledi. Cengiz Mumcu "bu laf bir yerden çıkmayacak" diye kendisinin de tehdit edildiğini televizyonda söyledi. Biz ise tekrar televole ve dizilerimize dalarak yaşadığımız topraklarda, evlerimizin, çocuklarımızın üzerinde oynanan oyunların üzerinde yine durmadık ve uyumaya devam ettik...

1 Comments:

At 26 Şubat 2009 07:56, Anonymous Adsız said...

İsraili bu bölgeden sürmedikçe kimseye rahat yok.Ayrıca bütün Yahudiler insanlığa verdikleri zarardan ötürü bir türlü gerçekleşemeyen soykırımı haketmişlerdir

 

Yorum Gönder

<< Home