17 Şubat 2007 Cumartesi

Yahudi Dosyası - 2 : Seçilmişlerin Yükselişi


Yahudiler ticarette de ilk dönemlerde kendilerine konan kısıtlamalardan dolayı eskicilikle işe başladılar. Bilindiği gibi eskicilikte hurda ya da antika eşyalar alınıp satılır. Antikanın kıymetini bilmeyenlerden bunları alarak yavaş yavaş eskicilikten antikacılığa yükselmişlerdir. Bu asırlarca sürmüştür. Antikacılıktan ise bankerliğe yükselmişlerdir. Borçlanma kavramını ve borçlanmadan netice olan bankanın tarihteki başlangıcını yahudiler sağlamıştır. (Yahudilerin milli renkleri altın rengi mat sarıdır. Çünkü Tevrat'ta "dünyanın altınları senin evinde toplanacak" denmektedir.) Yahudiler şöyle demiştir; "Senin elindeki bu altın hem çok yer kaplıyor, hem de çok ağırlık yapıyor. Sen o altını bana verirsen ben de sana bir makbuz veririm, makbuzu getirdiğinde istediğin zaman altınlarını geri alabilirsin." Bunun sonucunda kağıt para çıkmıştır. Bunun adı ise; bankanın notu veya banka not'tur. Taşınma kolaylığı bahane edilerek başlayan bu iş ilk başlarda herkes için iyi görünüyordu. Ama daha sonraları devlet bu banka notlarını altın karşılığında basmaya başladı. Önce bir altın, bir kağıda denkti. Sonra bin altın için on bin kağıt basıldı. Yani altının değerine bire bir eşitken onda birine eşit oldu. İşte enflasyon kavramı da böyle doğmuştur. Şimdi A.B.D. dünyaya kabul ettirdi ki; bir milletin parasının değeri; onun stokladığı dolarla ölçülecektir. Cumhuriyetin ilk yıllarında da bu şekildeydi. Merkez bankasında stokladığımız altın kadar kağıt para basılıyordu. Fazla basıldığında ise devalüasyon olur. Süper güç bu düzeni bütün dünyaya böyle kabul ettirmiştir. Yahudi faizi icat etmiş, işletmiş, sermaye sıkıntısı çeken sanayi devrindeki yatırımcıya ilk kez faizle borç vermiştir. Dünyaya da bu yolla faizciliği yaymıştır. Bugünkü tabloyu hepiniz biliyorsunuz: Faiz ödeyemediği için evine haciz gelenler, ailesi yıkılanlar, intihar edenler v.s...

Faizle ilgili kendi tarihimizden bir misal verelim: Osmanlı'nın en ihtişamlı zamanı Kanuni Sultan Süleyman devridir. Kanuni devrinde ülkeye bir yahudi gelir. Adı Yasef Nassi'dir ve bu insan ulkede buyuk bir devrimi gerçekleştirir (Bu arada belirtmek isterim ki, biz "süperiority" kompleksten yani üstünlük kompleksimizden çok zarar görmüş bir milletiz. Düşmanı zayıf ve önemsiz görmemiz de bunun neticesidir. Bize tarih boyunca kazık atmış adamlar kimdirler, ne yaptılar sorularına üzerinden asırlar geçtiği halde içimizden hiç bir vatan evladı oturup bunlara kafa yormuş veya ortaya çıkarmış değildir. Rica ederim Yasef Nassi hakkında bugüne kadar bir kitap, makale veya döküman gören varsa bana e-posta ile ulaşsın). Bu adam gizli bankacılığı ülkeye getiren ve ilk kez faiz düzenini kuran adamdır.

Yahudiler nakit çalışır. Kendilerine olan nefret yüzünden başlarına her an bir şey gelme ihtimaline karşı paralarını gayri menkulde tutmazlar. Bir gecede parasını sırtına alıp kaçabilmelidir. Aradığın bir malı bir yerde bulsan onu alacak varlığında olsa ama bu varlık gayri menkulde olsa hemen alamazsın, nakitte olan senden önce alır. Onları yükselten bir diğer faktör de budur. Yahudi bu güvensizlik hissinden dolayı parasını sürekli efektif, nakit tutmak ihtiyacındadır. Piyasa hareketlerine etkin olan da nakittir. Yahudi de servetini işte bu güvensizlikten dolayı (dikkat edin zannedildiği gibi zekasından dolayı değil) yükseltmiş ve arttırmıştır. İnsanların yahudilere olan nefretinden dolayı küçük yerde oturamadılar, büyükşehirde oturdular. Büyükşehir onlara büyük tahsil ve büyük ticaret imkanı verdi. Görüldüğü gibi düşmanlarının muamelesi onların bugünkü hale gelmelerinde ne derecede etkin olmuştur. Parayı silah olarak kullanmayı başaran ilk millet yahudi oldu. Bunu da hadiseler tetiklemiştir, aklı değil. Ne kıskanılacak bir nitelikleri ne de imrenilecek bir zeka kabiliyetleri vardır. Aslında bizden farkları yok.


Yahudi milleti tüm bu şartlar altında göçmen hayatları boyunca üç büyük silahını kullanarak dünya hakimiyeti tesis etmiştir (Bakınız edecek demiyoruz, etmiştir diyoruz. Bu görünmeyen bir hakimiyettir. sadece masonlar arasında okunan bir dergi vardır, bu dergi harice çıkmaz. Orijinal adı "The Empire State Mason" yani "Mason İmparatorluğu" dur.). Birinci silah paradır. Devletlere borç verip kendilerine mahkum ettiler, şimdi ise biz de dahil istedikleri her şeyi yapıyoruz. İkinci silahları ilimdir. Felsefe bilimini kullanmışlardır. Hemen hemen bütün marjinal felsefi düşünce akımlarının kurucuları yahudi filozoflar olmuştur. Ama ne gariptir ki bu görüşlere itibar eden bir ırkdaşları yoktur. Bu görüşler başka milletleri bozmak için kullanılmıştır. Freud, ahlakı kendi getirdiği mantık çerçevesinde yok eden bir yahudidir. Marx; komünizmi dünyaya bağışlayan adam ve bir yahudidir. Lenin dahi babadan Tatar, anneden yahudidir(onlar inançlarında anaerkil bir toplumdur, yahudi bir kadının doğurduğu babası kim olursa olsun yahudidir). Engels, Darwin v.s. pek çok bilim adamı yahudidir. Üçüncü silahları ise Türkiye'de de çok önem arz eden gıdadır. Gıdanın ne maksatla, nasıl kullanıldığı apayrı bir mevzudur.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, yahudi olmayanın elindeki malları, onlar inançları gereği hukuken kendilerinin olarak kabul ediyorlar. Bu anlayış, karaborsayı meşrulaştıran bir anlayıştır. Karaborsaya en müsait meta ise gıdadır. Çünkü herhangi bir malı insanları kazıklamak için saklayarak pahalılaştırmak isterseniz burada gıdada olduğu kadar başarılı olamazsınız. Kumaşı pahalılaştırsanız insanlar bir kaç sene yeni elbise almadan durabilirler. Ama eti, ekmeği, sütü pahalılaştırsanız buna kimse bir ay bile dayanamaz. Bundan dolayıdır ki duyduğumuzda pek çoğumuzun şaşıracağı büyük firmalar yahudi gıda firmalarıdır. Mahalledeki bakkal Türk, Kürt, Rum, Laz olabilir. Ama UNILEVER yahudidir. Bakkal amcanın sattığı margarinin milyonlarca katını dünyaya satıyor. Dünyanın en büyük yahudi vakfı olan ROCKEFELLER vakfının bir uzantısı olan Unilever tarafından yapılan çocuk felci aşıları kısırlaştırma aşılarıdır. Ortadoğunun tek Ortadoğu'da tek süper güç olmak isteyen yahudi milleti Türkiye nüfusunun dinamikliğinden korkmaktadır. Bu yüzden nüfus artışımız düşürülmeye çalışılıyor. Bazı satılmış kadın doğumu doktorlarına arada sırada Rockefeller vakfı imzalı çekler gelir. Bu doktorların görevi doğum ameliyatını lüzumu olamadığı halde sezaryen yapmaktır. Çünkü sezaryen olan kadın çok çocuk doğuramaz. Çevrenize bakın; eminim sizin yakınlarınız da bu tip vakalarla karşılaşmışlardır. Gıdaya geri dönersek; dünyada bütün margarin üreticileri ya yahudidir ya yahudi ortağıdır, eğer değilse işi mutlaka batar. Herhangi bir firmanın altını karıştırın ve iddiamızın doğruluğunu test edin.


Artık hepimizin evinde olan bir üründen bahsedelim: Coca Cola firması her yıl karının %3'ünü İsrail ordusuna bağışlıyor, biliyor muydunuz? Bu gizli bir bilgi değil, firma yetkililerince dünyaya açıklanan açık bir bilgidir. Dünyanın en büyük terörist ordusuna böyle bir yardım da bulunduklarını ne cesaretle açıkladıklarını soracak olursanız, bu cesareti onlara veren bizleriz; bugün öyle bir konuma geldik ki hiçkimse cola içmeyi bu yüzden bırakmaz. Coca Cola'nın tahlili bundan seneler önce bir Türk gazetesinde yapılmıştı ve içinde bağımlılık yapıcı madde tespit edildi. Herkesin yapabileceği basit bir tahlil de siz evinizde yapabilirsiniz: Çiğ etin üzerine kolayı dökün ve seyredin. Bir düşünün eskiden bu kadar kalp ve mide hastalığı var mıydı? Dondurulmuş yağ olan margarinler kalp hastalıklarını tetikleyici birincil ürünlerdir. Kola ise mide hastalıklarından ülserin en büyük sebebidir. Bir gıdanın içeriğinin neden imal edildiği ambalajının üzerinde yazar. Bu dünyanın her yerinde kabul gören bir kaidedir. Coca Cola'nın ise formülü gizlidir. Bunu tüketen insanın neden imal edildiğini bilemeyecek olması ise ayrı bir insanlık hakkının çiğnenmesidir.

Batıda sanayi inkılabı gerçekleştikten sonra insanların kendilerine ve alış verişe harcayacak zamanları azalmıştır. Neticede insanların haftada bir, ayda bir alış veriş yapmaları için ve aldıkları gıdaların bozulmayıp taze kalması istenmiştir. Bunun çaresi olarak laboratuvar çalışmaları sonucu bayatlamayı önleyici katkı maddeleri icat edilmiştir. Bunlara Almanca'da emülkatör İngilizce'de emülsifer denir ve rakamla ifade edilirler(E303, E330, E612 v.s... içerdikleri şeyler yazılmaz).

Besin olarak alınan gıda karaktere tesir eder. Bir insan iki sene her gün tavuk eti yese yanında öksürseniz uyanır, hayvanlar arasında en sığ uyku uyuyan hayvan da tavuktur. Tıp doktorları haricinde de bunu bilenler var ki emülkatör denilen maddeler sayesinde insanların sağlığı ve psikolojisiyle oynanmaktadır. Avrupa'da emülkatörün merkezi toplanma yeri Almanya'dır. Neden acaba? Hitler Almanya'sının acısını çıkarmadılar henüz değil mi...


Almanya'nın sigortada kayıtlı 48 milyon ev köpeği mevcuttur. Erkeklerden yoksun azımsanamayacak sayıdaki alman kadınları bu köpeklerle sapık ilişkiler yaşamaktadır. Bugün Almanya'da bir kadının çocuk sahibi olması Türkiye'deki gibi gündelik sıradan bir olay değildir. Hamile olan anneye kilise 10.000 Mark, hükümet 6.000 Mark verir. Bu rakamlar doğumdan öncesi içindir. Doğumdan sonra eğer çocuk tahsil yaparsa eğitimi bitene kadar, tahsil yapmazsa 18 yaşına kadar ayda 50 Mark verir. İkinci çocuğa 100, üçüncüye 150 diye gider(Almanya'da bulunduğum yıllarda para birimi henüz "Mark"idi). Bu kadın memursa iki yıl işe gitmez, çocuğuna bakmasına müsade edilir ve maaşı devamlı ödenir. Bu kadar imkanı kadın teper ve köpek satın alıp ona bakar. Kadınların hayvanlarla cinsi münasebette bulunmasının sebebi de tercih meselesi değil emülkatördür. Bunlar maalesef bu kadar ciddi karakter bozukluklarına sebep olabilecek güçtedir. 1990 yılının başka bir istatistiğine değinelim: 4 milyon Alman erkeği dönüşü olmayacak bir şekilde kendilerini bile bile kısırlaştırmıştır. Peki neden: Yalnızca cinsel zevki tadabilmek ama çocuk sahibi olmamak için. Böyle bir millet yok olmaktan kurtulamaz...

Alman milleti bir misaldir. Bu misali biraz daha deşecek olursak bu milletin nesil bereketsizliğine tesir eden iki nedeni görebiliriz. Bunlardan biri emülkatörler, diğeri ise Freud'un açıkladığı felsefeyi hayat tarzı olarak benimsemeleridir. Freud bir doktor olduğu için psikanaliz denilen bir yöntem geliştirmiştir. Freud der ki: "İnsanlar cinsel arzularını hiç bir kayıt ve şarta tabi olmaksızın ne isterlerse yapmalıdırlar, yapmazlarsa hasta olurlar." Almanların dünyada herkesten fazla bu görüşe inanmasının da iki sebebi vardır: Freud'un en büyük muhatabı Dr. Yung bir Almandır. İkinci sebep, Alman törelerinde bu görüşün yayılmasını hızlandıran bir olayın var olmasıdır. Bu geleneğe "Fasching" denir. Almanlar bu kararı eski tarih dilimlerinde milletleri içinde almışlardır. Geleneğe göre evli Alman eşleri senede bir defaya mahsus olmak üzere istedikleri kadın ve erkekle yatabilirler. Fasching'e çıplak çıkarlar anacak maske takarlar. Bunun sebebi daha önceden kimlerin birbiriyle yatacağını kararlaştıran çiftler birbirlerine bir maske çeşidi takmalarını söylerler. Gün geldiğinde biri diğerinin elini tutarak önceden kararlaştırdıkları bir parolayı da söylerler. Maske ayrıca kadının veya kocanın ne yaptığı görülüp Fasching'ten sonra evde kavga edilmesin diye düşünülmüştür. Freud'un her gün yapılmasını tavsiye ettiği bu işi senede bir gün yapan bir toplumun çocukları bu görüşü kolaylıkla kabul etmişlerdir. Bugün ise Almanya'da aile ölü bir kelimeden ibarettir.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home