17 Şubat 2007 Cumartesi

Yahudi Dosyası - 1 : Tarihle Başlayan Kavim

Yazarın Notu: Makaleleri elimizden geldiğince kısa tutmaya çalıştıysak da Yahudi Dosyası isimli yazı dizimiz içeriği gereği çok geniştir. Muhtevası itibariyle iki kısımda okumanızı tavsiye ederiz. İlk 3 bölüm yahudilerin dünya sahnesindeki rollerini ele alırken, 4. ve 5. bölümler başlı başına apayrı bir mevzu olan masonluğu incelemektedir. Ancak bu iki mesele de konu itibariyle ilişkili olduğundan biz tamamını tek bir konu olarak hazırladık.


Bu öyle bir meseledir ki insanlık varoldukça olacaktır. Yahudi meselesi yalnız bizim milletimizin değil, dünya meselelerinin en ehemmiyetli meselelerinden biridir. Yeryüzünde hiçbir millet Yahudi tesirinden azade değildir ve olamazdır da. Çünkü, yahudinin dünyaya hakim olma davası vardır. Protokollere göz atıldığında yahudinin dünyayı kendi idaresi altına almak diye bir iddiası vardır, bu da inançlarının bir neticesidir. Yahudilerin tarihine şöyle bir göz atalım...

Hz. Nuh'un evlatlarından olan Sam'ın soyundan geldiklerini iddia ederler ve bu yüzden kendilerine dünya literatüründe "sami ırk" denir. Bunların tarihleri insanlık tarihiyle yaşıttır. Bütün dünyanın kullandığı takvimi kullanmazlar. Osmanlılarda asıl takvim hicri olmasına rağmen devletin himayesindeki farklı din ve mezhep mensubu tebaalar için ayrıca miladi takvim ve yahudi takvimi de gösterilirdi. Bugün yalnızca miladi takvim gösterildiği için tarihlerinin kaç yılına dayandığını tam olarak bilemesek de 5800 küsür yılında olduğu tahmin ediliyor. Yahudilerin bilinen diğer bir ataları da Hz. İbrahim?dir. Hz. İbrahim?in iki oğlundan biri olan İshak, yahudilerin atasıdır. İsmail ise Arapların atasıdır. İsmail ve İshak farklı kadınlardan olmuşlardır. Araplarla ırken amca çocuklarıdır.

Bugün kendilerine vatan edindikleri Filistin'e geliş tarihleri milattan önce 1200 yılındadır. Buranın en kadim halkı değildirler çünkü kutsal kitapları Tevrat'a göre de harp ederek oraya girmişlerdir. Daha evvel buraya Kenan ili denmekteydi. İslami edebiyatta nasıl Anadolu bir coğrafi isimse, Filistin'in coğrafi ismi de Diyar-ı Kenan'dır. Bunun sebebi yahudilerden evvel orada "Kenaniler" denilen bir kavmin yaşamış bulunmasıdır. Sonra oraya "Filistiiler" gelmiştir; bir rivayette Ege adalarından gelmişler, bir rivayette Mısır'dan gelmişlerdir. M.Ö. 570 senelerinde anavatanları Irak olan "Keldaniler" tarafından esir edilip Mezopotamya'ya götürülmüşlerdir. Daha sonra Persler onları Keldanilerin esaretinden kurtarmışlardır, Filistin'e geri dönmüşlerdir. Keldaniler Mabed-i Süleyman'ı yıkmışlar bir tek duvarını bırakmışlardı. Yahudiler geldikten sonra yaklaşık 600 sene yaşadıkları topraklarına geri dönmenin heyecanıyla o duvarın dibinde günlerce ağladılar. Bugün dahi bu gelenek devam eder. Mabed-i Süleyman'ın ayakta kalan tek duvarı Mescid-i Aksa'nın da temelidir. Mescid-i Aksa'nın bulunduğu zemin bayırdır. Duvar o bayırlığı düzeltmek için dolgu duvarı olarak kullanılmıştır. Fotoğraflarda da Mescid-i Aksa'dır diye gösterilen yapı aslında Kubbetüs Sahra'dır. Kubbetüs Sahra Kanuni'nin eseridir ve görkemli oluşunun sebebi de onu yaptırandandır. Mescid-i Aksa ise düz damlı, basit ama büyük bir yapıdır.

Yahudi kavmi Babil idaresinden sonra Romalıların idaresi altında yaşamıştır. Büyük İskender onları M.Ö. idaresi altına aldıysa da M.S. 63 senesinde yani İskender'den bir asır sonra Roma idaresi altına geçtiler. Romalıların idaresinde yaşarken miladi 130 tarihinde isyan ettiler. Yeniden inşa ettikleri Mabed-i Süleyman'ı Roma kumandanı Titus bir kere daha yaktı ve yıktı. Yahudileri de bu isyanları nedeniyle kılıçtan geçirdi. Kaçan kaçtı, kaçamayan esir oldu.


Bizim tarihimize bakıldığında görülebilir; İspanya katliamından kaçan Yahudileri Fatih'in oğlu Veli Beyazıt Selanik'e yerleştirmiştir. Onun Selanik'i tercih ediş sebebi, Roma'ya karşı yapılan isyandan kaçan Yahudilerden gelen bir topluluğun halen Selanik'te yaşamasından kaynaklanıyor. Yani, Selanik Yahudilerinin mevcudiyeti 1492 yılında İspanya katliamından kaçanlarla değil roma zamanında kaçan asilerle teşekkül etmiştir. Yahudi kelimesi göçmen manasına gelmektedir ve tam da isimlerine layık bir hayat yaşamışlardır.

Yahudilerin büyük sürgünü miladi 380 yıllarında Roma imparatorluğu Hıristiyanlığı resmen kabul edince vaki oldu. Çünkü, Roma İmparatorluğu Hıristiyanlığı kabul ettiği zaman "siz bizim peygamberimizi çarmıha gerdiniz" mantığını güderek yahudileri Filistin'den çıkmaya zorladı. Bu yahudilerin başına gelen büyük bir felaketti! Roma onları hakimiyetlerinin dışındaki topraklara sürdü, onları hiçbir şekilde kendi topraklarında görmek istemiyordu. Onlarınsa en fazla gittikleri yer Rusya oldu. Çünkü Rusya hiçbir zaman Roma hakimiyetine girmedi. İngiltere bile belli bir müddet Roma hakimiyetinde yaşadığı halde Rusya'da böyle bir şey olmadı. Yahudilerin inançlarından da biraz bahsedelim...

Yahudi kavmi bütün semavi din mensubu insanlar gibi Adem'in neslinden geldiklerine inanmazlar. Havva'nın iblisle münasebetinden meydana geldiklerine inanırlar. Bu bize garip gelmemeli çünkü onlar şeytana inançlarında kötü bir varlık olarak bakmazlar. Onlar şeytanı Nur-u Ziya adıyla yad ederler. Bugün İstanbul'da masonluk merkezinin bulunduğu sokağın adının Nur-u Ziya oluşunun sebebi budur. Bunun şeytan manasına geldiğini ise Türkler bilmiyor. Şeytanı melek seviyesinde addederler. Halbuki onlar da pek çoğumuz gibi şeytanın cin soyundan geldiğini kabul ederler. Yahudiler ateşten olan şeytanın balçıktan olan insana üstün olduğunu kabul ederler. Binaenaleyh, Tanrı yeryüzündeki bütün zenginlikleri ve güzellikleri yahudilere vermiştir. Diğer insanları ise onlara hizmet etsin diye yaratmıştır.
Bu vasıfları itibariyle müslüman, hıristiyan, budist, ateist ayırmadan maalesef bütün insanlığı hor görürler. Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'a bakıldığında bu görülebilir. Yahudi olmayanın yahudiye canı, malı, ırzı, her şeyi helaldir. İyilik de ancak ve ancak yahudi kardeşine yapılmalıdır. Yine maalesef bu kadar anti-hümanist bir görüşe sahiptirler. İnançları dolayısıyla kendi ırklarından olmayan kimsenin musevi olmasını kabul etmezler. Ancak diğer insanların dinsiz olması inançları da yoktur. Yalnız Tanrı'nın varlığına ve birliğine inanmaları yeter derler. Hz. Musa'yı kabul edip, bizim peygamberimizdir biz de Musa şeriatına mensubuz (museviyiz) diyenleri suç işlemiş gibi görürler. Kendimizden bir örnek olan Hazar Türkleri Musevi şeriatına tabidirler ve hala Sibirya'da elli bin kişi kadar vardırlar. Bunların bir tanesini bile İsrailliler kabul etmez çünkü din ırkla onlara göre eş manalıdır. Bu suretledir ki yahudi olmayan birinin malı ne şekle alınırsa alınsın kendisi için mubahtır. Buna göre inancından dolayı gelen hukuken kendine ait bir şeyi almış oluyor. Fiilen başkasının olsa da hukuklarında Tanrı her şeyi yahudi için yaratmıştır, başkasında bulunan emanettir. Bu zihniyet tarihlerinin her safhasında görülmüştür (Tevrata bakıldığında şu bahsettiklerimin her birini gözlerinizle görebilirsiniz. Tevratın aslı ilk beş kitaptır. Bunlara "Torah" denilmektedir. Ayrıca Tevrat Hz. Musa'dan 300 yıl sonra, incil ise Hz. İsa'dan 120 sene sonra yazılmıştır. Yalnız müslümanların inandığı kitap olan Kuran-ı Kerim dini getiren peygamberin zamanında yazılmıştır).


Bütün dünyada kabul edilen bir inanış vardır. Bu inanış: "Yahudiler herkesten akıllıdır" yanılgısıdır. Peyami Safa Yedi Gün mecmuasında "Kıskançlık" başlıklı bir yazısında: "Yahudiler bütün dünyada başarılı, akıllı insanlar olduğunu kabul ettirmişlerdir, bu yüzden onları kıskananlar yahudi aleyhtarlığı yapmaktadır." diyor. Mevzuatın derinliğini bilemeyebiliriz. Ama bu derinliği görememek böyle yalan yanlış yorumlar yapmamıza sebep olamamalıdır. Hakikatte yahudinin başarısı ırksal niteliğinden değil, düşmanlarının kusurundan doğmuştur. Şöyle ki; Roma İmparatorluğunun sürgününden sonra harice çıkan yahudiler küçük yerleşim birimlerinde ikamet edememişlerdir. Küçük yerleşkelerde herkes birbirini tanır. İstenmeyen bir adam ise küçük muhitte duramaz. Miladi 4. asırda gittikleri her bölgenin hıristiyanlaşmış olması ve hıristiyanların yahudiler tarafından peygamberlerine (Hz. İsa'ya) yapılan zulmü unutamayışları onların gittikleri her yerde sabit bulunmalarını mantıken ve fiilen imkansız hale getiriyordu. Bundan dolayı da kozmopolitliğe müsait, saklanmaya müsait olan büyük şehirleri yerleşmek için tercih ettiler. Tarih boyunca giriştikleri hemen her işte başarılı olmalarının sebeplerinden birisi de budur. Büyük şehir; büyük ticaret ve büyük tahsil imkanı verir. Diğer bir sebep bölünmüş ailelerden oluşmalarıdır. Beynelmilel bir hüviyeti kazanmaları, dünyanın dört bir tarafına yayılmış olmalarından kaynaklanarak bu durumu bir güç olarak kullanmalarıyla sonuçlanmıştır. Ford markasıyla anılan büyük otomobil şirketinin kurucusu Henry Ford'un yazmış olduğu "Beynelmilel Yahudi" isimli kitabında bu gücün nasıl kullanıldığı arz edilmiştir. Henry Ford bir grup yahudi tarafından iflas ettirilmiş ve yine onlar tarafından Ford markası tekrar düzlüğe çıkarılmıştır. Bugünkü Ford firmasının sermayesi yüzde yüz yahudi sermayesidir.

Gelelim üçüncü bir faktöre; gittikleri yerler çoğunlukla hıristiyanlaşmış olduğundan ve hıristiyanların onlara olan umumi nefretleri yüzünden asla devlet memuru yapılmadılar. Aslında önlerine konan bu seçeneklerin azlığı onları hayatta kalmak için daha yukarılara çıkmaya zorluyordu. Askerliğe hiç kabul edilmediler. Daha sonraları (yaşadığımız yüzyıl da dahil) bu öfke azaldıkça ilk olarak 19. yüzyılın sonunda Fransız ordusuna kabul edilmeleriyle askere alınmışlardır. Bizim Türk Silahlı Kuvvetlerimizde de bu görülebilir. Bir isim vereyim size: Çevik Bir aslen Selanik yahudisidir. Osmanlı'da ve ortaçağ zamanında dünyanın her yerinde asker olacakların yedi sülalesi incelenirdi. Tabii sonra bu iyice gevşedi. Gevşediği için bizde de, Avrupa'da da, Amerika'da da yahudiler devlet memuru oldular, siyasette yükseldiler. (Roosevelt etnik olarak yüzde yüz yahudidir, bizi Birinci Dünya Harbine sokan Yavuz zırhlısının kumandanı Alman amiral Souchon yahudidir.)

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home